29 Mart 2012 Perşembe
Ve Neymar
26 Mart 2012 Pazartesi
Gol İçin Futbol
Fenerbahçe'nin bu sezon oynadığı futbol EURO 2008'deki, Fatih Terim yönetimindeki Türkiye milli takımını hatırlatıyor izleyenlere.
Birbirinin tam zıttı olan iki takımın arasındaki fark futbolun gerçeklerini gün ışığına çıkarıyor. İlk on birin zor oluştuğu, neredeyse hiçbir oyuncunun mevkisinde oynamadığı yani iyi futbol adına çok fazla aksiliklere sahip olan Türkiye A Milli takımı, sadece hücum yapmayı temel alan oyun mantığıyla geri de düşse, çok daha kaliteli takımlarla da oynasa maçlardan galip ayrılabildi. "En iyi savunma hücumdur." diyen Fatih Terim sadece Türkiye'yi başarıya taşımakla kalmadı tüm dünyaya bu felsefenin güzel bir reklamını yaptı.
Bu felsefeyle Türkiye takımı tüm dünyanın diline dolanmıştı. Muhteşem geri dönüşlerle elde edilen yarı final akıllardan yıllarca çıkmayacak bir başarı. Ancak kendi ülkesinin milli takımını hiç izlememiş gibi bir görüntü çizen bir Fenerbahçe var bu sene karşımızda. İlk dakikada bulunan gol bile takımın geri çekilmesine yetiyor.
Aykut Kocaman'ın talimatı olmaksızın bir alışkanlık gibi, takımın üzerine yapışmış bir lanet gibi oyuncular hücum yapmayı bırakıyor ve adeta gelecek golü beklemeye başlıyor. Gol gelene kadar oynanan güzel futboldan eser kalmıyor ve taraftarlarına tarif edilemeyecek bir stres yaşatıyor. Doğal olarak da sonucunda gol ya da gol yemekten daha beter bir hale geliyor Fenerbahçe taraftarları.
Kadro yapısı kadar futbol mantığı ve alışkanlıklar da önemlidir. Galibiyeti düşünmek ve bunu fiile geçirmek için gol atmak; bunun için de golü istemek gerekmektedir. Savunma yapmanın titizlik ve sorumluluk gerektiren bir iş olması hücum yapmayı hiçbir zaman bırakmamanın sebepleri arasında. Tabi ki sürekli hücum yapmak demek savunma anlayışını elden bırakmak demek değildir ancak tek amacın defans yapmak olması işleri zora sokuyor.
24 Mart 2012 Cumartesi
Taraflı İspanyol Medyası
19 Mart 2012 Pazartesi
Bavyera Ekolu
Alman Liglerinin en başarılı ama buna rağmen en az sevilen takımı olan Bayern Munich Bundesliga’nın her zaman en ciddi şampiyonluk adayıdır. Taraftar sayısı en çok olan kulüp unvanına sahip olabilirler ancak rakip takımların taraftarlarının Munich’e duyduğu nefret kendi taraftarlarının sevgisinin katlarca üstünde. Bu duyulan nefret başarıdan gelmektedir diye düşünmek akla gelecek ilk şey de olsa durum pek öyle değil gibi gözüküyor.
Almanya’daki bütün kupaları kazanma rekorunu elinde bulunduran Munich, Bundesliga şampiyonluğu için daha iyi kadro yapısı olan daha güzel futbol oynayan takımlar da olsa her zaman en iddialı aday olmaktadır. Dortmund gibi Schalke gibi son derece başarılı takımların karşısında bile “forması” şampiyonluğa oynuyor. Tabi ki de kadro yapısı olarak daima üst düzey olsalar da bazen takımın atmosferi şampiyonluğu solumayabiliyor ama bu durumda da tabular ve yaklaşımlar devreye giriyor ve Munich iddiasına devam edebiliyor. Futbolla ilgili ilgisiz her Alman vatandaşın Munich’in en iyi takım olduğunu düşünmesi egodan ve her türlü başarılı olunma düşüncesinden oluşan bir Bayern Munich ekolu yaratmıştır.
Cumartesi günü oynanan ve Bayern Munich’in 6-0’lık üstünlüğüyle sonuçlanan Hertha Berlin maçının 24. Dakikasında bir serbest vuruş için Toni Kroos ve Franc Ribery topun başına geçmişti. Sadece skorun daha erken dakikalarda 3-0’ı bulmasının verdiği rahatlıkla ve egoyla değil yılların yarattığı ekolden kaynaklanan ego ve rahatlıkla bu iki yıldız atışı kimin kullanacağını belirlemek için “taş,makas,kağıt” oynadılar. Mahalle maçlarında görmeye alıştığımız bu sahnenin üst düzey bir lig maçında olması her futboluseveri şaşırttı. Başrolde Bayern Munich’in olduğunu ise takımları bilmeden bu olayı duyan herkes tahmin edebilir. Ligin sonu yaklaşırken her maçın final niteliği taşıdığı gerçeğinin bir kenara bırakılması “Alman disiplinine” aykırıdır ancak Bayern Munich tarzına çok uygundur.
Yaşanan bu trajikomik olay ilk bakıldığında insanı güldürüyor, üzerinde biraz daha düşünüldüğünde şaşırtıyor ve enine boyuna değerlendirildiğinde ise dehşete düşürüyor. Milyonları peşinden sürükleyen futbol tutkusunun ulaşmaması gereken ciddiyetsizlik seviyesine ulaşması en çok Bayern Munich’li yöneticilerin ve teknik heyetin ilgilenmesi gereken bir konu. Bayern Munich, ancak “alman disipili” unsurlarını da bünyesinde barındırdığında “sempatik” bir takım olabilecek.