Geçtiğimiz günlerde LigTV ‘nin konuğu olan Aykut Kocaman ‘ın
en ciddi planı ve hedefi olarak gösterdiği husus koşu mesafeleriydi. Bu konuda
sadece Fenerbahçe ‘nin değil tüm takımlarımızın Avrupa takımlarının çok çok
altında olduğuna dikkat çekti. Koşu mesafelerinin artmasının takımın direncini
ve de oyuna tutunma ihtimalini arttıracağını düşündüğümüzde bu istatistiğin
önemi artmaktadır ancak hiçbir unsuru tek başına düşünmemek de lazım.
Takımlarımızın Avrupa Sahnesine çıktığı bu haftada iki
temsilcimiz de rakipleri kadar mesafe kat edebildi. Manchester United ‘ın
Marsilya ‘ya nazaran çok daha kaliteli olduğu söylemek gerçekdışı olmayacaktır.
Fenerbahçe ve Galatasaray ‘ın da neredeyse eşit kalitede olduklarını
düşündüğümüzde matematiksel açıdan ilk akla gelenler, hayata geçenlerden
oldukça uzakta. Galatasaray, Manchester United karşısında başa baş ve hatta yer
yer üstün bir performans sergilerken; Fenerbahçe hemen hemen aynı performansı
göstermesine rağmen gerek taktiksel hatalardan gerekse şanssızlıklardan
kaynaklanan düşüşlere engel olamadı.
Belki de bu durumun sebebi üst düzey koşu mesafelerinin zaten her takımda
bulunması gereken bir özellik olduğunu unutup bu konuya yoğunlaşırken diğer
bütün unsurların göz ardı edilmesiydi.
Bu konuya biraz daha detaylı baktığımızda Avrupa ‘nın hiçbir
yerinde sözü edilmeyen bu hususun ülkemizde hayati önem taşıması neden bir
gömlek altta olduğumuzu göstermektedir. Onlardan biri olduğumuzu düşündüğümüz
Avrupa takımlarının tartışma konuları takım kimyası, oyun felsefesi gibi daha ince
başlıklarken bizim gündemimizde mesafelerin artmasının olması hayalini
kurduğumuz noktaya ulaşmak için daha çok uzakta olduğumuzu gözler önüne
sermektedir. Tabi ki çok koşmak çok önemlidir ancak sahaya 11 oyuncunun
çıkacağının kesinliği kadar kesin olmadır zaten bu özellik. Hocaların bu durumu
değiştirmeye çalışmalarının doğallığı bilmekle beraber ligimizin
kalitesizliğinin de tam olarak aynı konudan kaynaklandığını fark etmekte yarar
var.
Olaya, ligimize gelen kaliteli oyuncuların gözünden,
özellikle mücadelenin merkezi olan orta saha oyuncularının gözünden
baktığımızda bu durum tam bir “hayal kırıklığı” niteliği taşımaktadır. Avrupa ‘nın
en köklü kulüplerinden birine geldiğini düşünen, muhteşem bir şölenle
karşılanan ve taraftarı karşısına çıkan bu isimler antrenmana çıktıklarında bu
eksiklikle karşılaşmaktadırlar. En yakın örneği olarak Raul Meireles ‘i
verebiliriz. Mevkisinde en mücadeleci oyuncular arasında gösterilen bu isim
daha geleli birkaç gün olmuşken böylesine temel bir problemi görünce nasıl
adapte olabilir ki diye düşünmemiz hiç de şaşırtıcı değildir. Bu şartlar altında neden genellikle forvet
oyuncularının uyum sürecini daha çabuk atladıklarını rahat kavrayabiliriz. Ne
de olsa onların işi gol atmak, orta saha oyuncularının işi ise “koşmak”tır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder