Bursaspor, eski
yıllardan beri alt yapısından çıkardığı ve ya alt liglerden keşfettiği genç ve
yetenekli yıldız adaylarıyla nam salmış bir takımdır. Diğer takımlarda pek
rastlayamadığımız bu özellik onlara Trabzonspor ‘dan sonra Anadolu ‘dan çıkan
ilk şampiyon olmak gibi kutsal bir başarı getirmiştir. Tabi ki her başarı
kutsaldır ancak gerek ülkemizdeki sosyal yapı, gerekse kapital dünyanın iyiden
iyiye futbolun içine girmiş olması dolayısıyla Bursaspor ‘un başarısı “en
kutsal” başarıdır diyebiliriz. Ancak yönetim stratejileri ne derece doğruydu?
Yıllardır yetiştirilen yetenekli futbolculara yaklaşım ne kadar yapıcıydı?
2001 Kasım ‘ına gittiğimizde 26 yaşındaki Murat Sözkesen ‘in
Galatasaray ‘a kiralanması dikkatimizi çekecektir. O dönemin en önemli
yeteneklerinden biri olarak gösteriliyordu Murat. Zamanın şartları dolayısıyla
Bursaspor ‘u ve diğer bütün Anadolu kulüplerini büyük takımlarla oynadıkları
maçlar haricinde izleyemiyorduk. Belki de Murat ‘ın şansı bu takımlara
kaydettiği güzel gollerdi. Galatasaray ‘da yaşadığı sakatlıklar, kariyerinde
attığı ilk ciddi adımın boşa çıkmasına sebep olurken, akıllara gelen acaba
transferine izin verilme zamanı ne kadar doğruydu sorusunu engelleyemiyordu. Ve
belki de bir zincirin ilk halkalarından biri oluyordu.
Bir diğer önemli halkayı ise Okan Yılmaz ‘ın oluşturduğunu
rahatlıkla söyleyebiliriz. Türk futbol tarihin gördüğü en kaliteli golcülerden
biriydi. 2 kere gol kralı olduğu Süper Lig ‘de bir döneme damgasını vurmuştur.
Murat Sözkesen ‘in tam olarak oluşturamadığı soru işaretlerini Okan tüm
gerçekliğiyle oluşturuyordu öyle ki performansı dolayısıyla her futbolcunun
hayali İstanbul ‘a gitmeyi en çok hak edenlerdendi zaten İstanbul da onu
fazlasıyla istiyordu. Artık soruların sorulmasının tam zamanıydı neden
gitmesine izin verilmemişti? Belki de verilmişti ancak istenen astronomik
rakamlar, transfer tekliflerine bir nevi “hayır” cevabı oluyordu. Bu tutumdaki
amaç oyuncudan performans açısından faydalanmak değildi. Tek amaç -oyuncunun
durumunu pek de fazla düşünmeden- çok fazla gelir elde edebilmektir.
Geçtiğimiz son iki üç yıla baktığımızda yine benzer bir
senaryo tüm çıplaklığıyla karşımıza çıkıyor. Bursaspor ‘un devrim niteliğindeki
şampiyonluğunun en büyük iki mimarı Sercan Yıldırım ve Volkan Şen benzer
bencilliklerle yaşları gelmeden mental emekliliğe ayrılıyorlardı. Yıllar sonra
bir ilke imza atarak zirveye çıkan Bursaspor ‘un “artık şampiyonuz neden
oyuncularımız İstanbul ‘a gitmek zorunda” gibi bir mantık gütmesinin akıllıca
olmadığı söylemek zor ancak oyuncularının ellerinde kalmasının sebebinin bu
olduğunu söylemek de maalesef ki bir o kadar zor. Oyuncuların isteklerini,
gelişimleri ve hatta psikolojilerini hiçe sayarak verilen kararların sonuçları
çok ağır olmaktadır. Artık kafalarda soru işaretleri kalmamıştır. Büyük bir
takım gibi düşünüp yetenekli oyuncuları elde tutmak değildi amaç.
Yıllar geçiyor durum hiç değişmiyordu hatta bazı Anadolu kulüplerine
de model oluyordu. Kayserispor ‘un Gökhan Ünal konusunda yaptıklarının hiçbir
farkı yoktu. Gökhan ‘ın Trabzonspor ‘da da bir şeyler yapması bu durumun ikinci
plana itilmesini sağlamıştık biraz hepsi bu. Çok daha büyük şeyler beklenen bu
isimlerin şimdi nerede olduklarına bakıldığında ve üzerinde düşünüldüğünde
durum ciddiyeti rahatlıkla kavranacaktır.
Yıllar öncesine dayanan bu “hata”ların neden tekrardan
aklıma geldiğini soracak olursanız geçen hafta kadrodışı bırakılan Ozan İpek ‘in
sayesinde olduğunu söyleyeceğim. Sercan ve Volkan ‘dan sonraki kilit isim olan
Ozan İpek de aynı senaryoyla kaybolup giden bir “yıldız adayı” oldu. Takımın
kağıt üzerindeki profili değişirken kafa yapısının aynı eskilikte kalması
başarıların kalıcılığı doğrudan etkileyen bir unsurdur. Böylesine konunun bir yazıyla
tam olarak aktarılması oldukça zordur ancak hiç olmamış gibi davranıp unutup
gitmek de hiç yapamayacağım bir şeydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder