29 Şubat 2012 Çarşamba

Glasgow Rangers Kayyumda


1872 yılında kurulan ve o yıldan beri sadece İskoç futbol tarihinin değil aynı zamanda Dünya futbol tarihinin de en köklü kulüplerinden biri olan Glasgow Rangers bir hayli zor günler geçiriyor. Kulüp 75 milyon sterlini bulan borçları nedeniyle bu ayın ortalarında kayyuma devredilmek zorunda kaldı ve kurallar gereği de 10 puanı silindi. Şu anda Avrupa kupalarından da men edilmekle karşı karşıya olan Rangers, ezeli rakibi Celtic'in 20 puan gerisine kadar düştü ve lige de havlu atmış durumda.

54 lig şampiyonluğuyla bu alanda Dünya rekorunu elinde bulunduran Glasgow ekibi bu zor günleri bir an önce atlatmanın hesabını yapıyor. Rangers taraftarı ise kulübü kayyuma götürecek yönetim yanlışları bir yana, yöneticilerin yeterli açıklamaları yapmamasından dolayı da fazlasıyla tepkili. Bu duruma rağmen desteklerini takımlarından eksik etmeyen Rangers taraftarı takımlarının en kısa zamanda toparlanacağı konusunda umutlular. Ekonominin, böylesine köklü tarihi ve muazzam taraftar desteği olan bir kulübü bile bu derece etkilemesi günümüz futbolunun ne kadar hızlı bir şekilde endüstriyelleştiğinin en güzel kanıtı. Umarız Glasgow Rangers en kısa zamanda içinde bulunduğu kaosu atlatır ve bizler de Glasgow derbisi ''Old Firm''ü keyifle seyretme imkanı bulabiliriz.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Galatasaray 3-2 Beşiktaş


İlk dörtteki diğer iki takımın yenilmesiyle önemini ikiye katlayan bir derbi izledik. Önemli eksikliklerine rağmen maçın bazı bölümlerinde hakimiyeti yakalayan Beşiktaş, özellikle Fernandes'in eksikliğini final paslarında ve pozisyon yaratmada hissetti. Buna ek olarak Quaresma ve Almeida'nın beklentileri karşılayamaması Beşiktaş'ın maçı koparmasını engelledi. İç saha avantajı ve yetenekli futbolcuların olumlu kullanılması ibreyi Galatasaray'dan yana çevirdi.

İstikrarsız Baros'un yerine çok mantıklı bir Necati Ateş transferini yapan Galatasaray Selçuk İnan'ın önderliğinde maçın genelinde hakim bir tablo sergiledi. Galibiyet golü son dakikada da gelse Beşiktaş biraz daha gole yakın da gözükse hem galibiyete hem şampiyonluğa inanmış Galatasaray üç puanı aldı ve play-off'u garantileyen ilk takım oldu. Dokuz puanlık ciddi bir farkı yakalayan ve derbi maçlarını kaybetmeyen Galatasaray şampiyonluğun en ciddi adayı gibi gözüküyor.

24 Şubat 2012 Cuma

Yerli Xavi Selçuk İnan

Günümüz futbolu, ''10 numara'' diye isimlendirdiğimiz yeteneği ile ön planda olan futbolcular için adeta bir yaşam mücadelesi haline geldi. Koşmayıp, oyuna sadece hücum anlamında katkı sağlayan futbolcular özellikle üst düzey Avrupa kulüplerinde birer birer elenirken; oyunu çift yönlü kavrayıp, kendilerini modern futbola adapte edenler ise baş tacı haline geldiler. Selçuk İnan da bunun ligimizdeki en güzel örneklerinden biri.

Selçuk'u oyun tarzı ve takımındaki rolü ile Katalan yıldız Xavi'ye benzetmek mümkün. Yıllardır assistlerine zaten aşina olduğumuz 27 yaşındaki yıldız bu sene golleriyle de takımına fazlasıyla katkı sağlıyor. Mükemmel ara pasları, takım savunmasına katkısı ve herşeyden önemlisi tempoyu ayarlama becerisi ile önce oyunu sonra skoru takımı lehine çevirmesini biliyor. Manisaspor ve Trabzonspor'dan sonra şimdi de Galatasaray'da takımının tartışmasız hem yıldızı hem de lideri haline geldi ve yine bulunduğu takımı liderlik koltuğundan eksik etmiyor.

Selçuk Galatasaray için olduğu kadar Milli Takım ve Abdullah Avcı için de büyük şans. Yeniden yapılanmaya giden ve güçlü bir jenerasyonla 2014'e hazırlanmaya başlayan Abdullah Avcı için Selçuk İnan odaklı bir Milli Takım oluşturup, kadroyu Selçuk'a göre inşa etmek yapılacak doğru hamlelerden biri olabilir.

21 Şubat 2012 Salı

Nöbetçi Golcü Semih


Bir santrafor için gördüğü destek ve süreklilik çok önemlidir. Formasını giydiği takımın taraftarları,teknik heyeti ve yönetimi ona güvenmeli ve inanmalıdır. Gol atmaya başladığında devamı adına teşvik edilmeli ve oynatılmalıdır.
Bu gerekliliklerin eksikliğinden en çok çeken oyuncu hiç kuşku yok ki Semih Şentürk'tür. İyi bir Fenerbahçe taraftarı olduğu her halinden anlaşılan ''Nöbetçi'' forvet yapabileceği her şeyi yapsa da gelen hiçbir hocanın desteğini alamamıştır. Sonradan girip çeviridiği maçların ardından yeniden kurtarıcı mevkinde oynadı ya da ilk 11 şansı iki üç kere verildikten sonra ''Sadece sonradan girip oynayabiliyor'' damgası vuruldu.
2007-2008 sezonunda gelen gol krallığı ve Euro 2008'deki üst düzey performansı Avrupa kulüpleri tarafından ''Keşfedilmesini'' sağladı. Belki anlaşma sağlanamadı belki de tercihini artık as oyuncu olabileceğini düşündüğü için Fenerbahçe'den yana kullandı ama maalesef ki devam eden yıllarda tabloda her hangi bir değişiklik görülmedi. Geçtiğimiz günlerde okuduğum Roberto Carlos'un Anzhi'ye Semih'i önerdiği haberi sanıyorum ki herkesin yüzünde acı bir tebessüm oluşturmuştur. Çok geç kalınmış ama yine de pozitif bir adım olabileceğinin yarattığı acı bir tebessüm. Haberin asparagaslığı bilinmez ama inanmak istediğimiz bir haber.

16 Şubat 2012 Perşembe

Alfredo Di Stefano Transferi

Yıl 1953, Kolombiya'nın Millonarios takımında neredeyse oynadığı maç kadar gol atan bir yıldız, Alfredo Di Stefano futboluyla İspanyol devlerinin dikkatini çekmişti hemen. Real Madrid ve Barcelona Di Stefano'yu transfer etmek için öylesine büyük bir mücadele içine girdiler ki günümüzdeki El Clasico rekabetinin temelleri o günlerde atılmıştı neredeyse.

Barcelona kulübü Di Stefano için ilk adımı atan taraftı ama imza aşamasına bir türlü gelinemiyor ve Barcelona,İspanya Futbol Federasyonu ve Fifa üçlüsü arasında sürekli sıkıntılar çıkıyordu. Buna bir de dönemin Real Madrid başkanının ciddi çabaları eklenince transfer iyice çıkmaza girdi. Olayların fazlasıyla karışması sonucu İspanya Futbol Federasyonu işin içinden çıkamadı ve ortadaki büyük rekabeti adeta hiçe sayarak inanılmaz bir teklifte bulundu. Bu teklife göre Di Stefano Real Madrid ve Barcelona'da ikişer sene değişmeli olarak oynayacaktı. Her iki taraf da teklifi tepkiyle karşıladılar ancak bir hafta sonra beklenmedik bir şekilde transfer sonlandı ve Alfredo Di Stefano Real Madrid'e resmen transfer oldu. Transferin nasıl gerçekleştiği bugün hala tartışılmakta. Barcelona cephesi dönemin Barcelona başkanın Franco yanlısı olduğunu ve Stefano'nun gitmesine adeta göz yumduğunu iddaa ediyor.Diğer tarafta ise Madrid'liler Barcelona'nın transferden gönüllü bir şekilde vazgeçtiği savunuyorlar.

Ne şekilde olursa olsun Di Stefano o sene Real Madrid'e transfer olmuş ve çıktığı ilk El Clasico maçında Barcelona kalesine 2 gol kaydetmişti. Di Stefano'lu Real Madrid 5 sene üst üste Şampiyon Kulüpler Kupasını ve 8 kere de La Liga'yı kazanmış, Di Stefano ise Dünya futbol tarihinin en iyileri arasına girmişti. Di Stefano'nun her iki kulübe de etkisi net bir şekilde ortadaydı. O dönem transferi sonlandıramayan Barcelona başkanı Enric Martí Carreto bir hafta sonra istifa etmişti. Diğer tarafta ise Stefano'yu transfer ederek Real Madrid'e altın çağını yaşatan bir diğer başkan resmen ölene kadar Real Madrid'in Başkanlığını yapmış ve adını Real Madrid'in Stadına altın harflerle yazdırmıştı: Santiago Bernabéu Yeste.

14 Şubat 2012 Salı

Futbolun Rengi Olmaz


Türkiye'nin özellikle bu sene başını ağrıtan futbol dışı sorunlar farklı bir içerikle son günlerde İngiltere futbolunu da rahatsız ediyor: Irkçılık.
Luis Suarez'in Evra'ya ettiği hakaretle 8 maç ceza alması ve John Terry'nin QPR'lı oyuncu Anton Ferdinand'a hakaretleriyle İngiltere Milli Takım kaptanlığından alınması ve dolayısıyla otoritesini kaybettiğini düşünen Fabio Capello'nun istifası çalkantılı dönemim yansımaları oldu. Haftasonu oynanan Manchester United-Liverpool maçında Suarez'in uslanmadığını göstererek Evra'nın elini sıkmaması ırkçılığın ulaştığı boyutları gösteriyor. 2012 yılında hala ırkçılık sorununun var olması sadece futbol için değil her türlü sosyal alan için büyük bir geri kalmışlık ve üzerine düşünülmesi gereken bir konudur.İngiltere Başkanı David Cameron ırkçılığa karşı hassasiyetlerini belirterek acil bir toplantı düzenleme kararı aldı. Tüm futbolcu temsilcilerinin ve yöneticilerin katılması beklenen toplantı ırkçılığa taviz verilmemesi adına iyi bir atılım.
Geçmiş zamanlardan beri İngiltere'nin bir türlü kurtulamadığı bu probleme kökten bir çözüm arayışında olan yönetimin aradığı çözümü bulması ve bakışları tekrar " saf " futbola dönmesi her futbolseverin kalbinden geçen dilek olmalı...

10 Şubat 2012 Cuma

Olcan'ın Trabzon Baharı


Kulüpler devre arası transferi yaparken en çok yaşanabilecek uyum sorununa dikkat ederler. Katkı sağlaması için alınan bir oyuncunun yaşayacağı problem tüm takım için sorun olabilir. Türkiye ligleri tarihi bu tarz "hatalı" transferlerle dolu ve belki de bu nedenden dolayı takımlar artık daha detaylı düşünür ve araştırır oldu. Bu sezonki devre arası transferlerine baktığımızda geldiği günden itibaren ilk 11 de yerini alan tabiri caizse Trabzonspor'un aradığı kan olan Olcan Adın kolayca sivriliyor.

Balıkesirspor altyapısında yetişip Kartalspor'la profesyonelliğe geçen Olcan Adın 18 yaşında Fenerbahçe'ye transfer olduğunda geleceğin yıldızı olarak gösteriliyordu. Fenerbahçe'de asla dikiş tutturamasa da Gaziantepspor'da aradığı çıkışı buldu. Özellikle son iki yılda oynadığı güzel futbolla dikkatleri üzerine çekti bir kez daha. Kumaşının çok kaliteli, yüksek teknik kapasitesinin yanında oyun zekasının da üst düzeyde olduğunu yılmadan çalışarak çok güzel bir şekilde kanıtladı. Bu da ona "ikinci baharların takımı" Trabzonspor'un yolunu açtı.

Selçuk İnan'ın gidişinden sonra Burak Yılmaz'a partner bulmakta çok zorlanan Trabzonspor için Olcan Adın yeni bir arayış, yeni bir kapı niteliğinde bir transfer oldu. Oynadığı 8 lig maçında da hiç sırıtmadan oynadı ve yerinde bir transfer olduğunu gösterdi. Trabzonspor'un tek adama dayalı oyun sisteminden sıyrılmasını sağlayabileceğinin sinyallerini veren 27 yaşındaki oyuncu geç de olsa beklenen seviyeye gelebilecek gibi.

6 Şubat 2012 Pazartesi

Fenerbahçe 2-0 Beşiktaş

Yılın ilk derbisi dengeli ve beklendiği gibi ev sahibi takımın kontrolünde başladı. Maç öncesi tahminlerde erken gol atanın büyük avantaj elde edeceği herkesin dilindeydi ancak Fenerbahçe golü erken bulmasına rağmen golden önce kontrolünde tuttuğu top hakimiyetini geriye çekilmesiyle kaybetti. Golden sonra önde basmaya başlayan bir Beşiktaş vardı karşımızda ki bütün dengeleri ve beklentileri alt üst etti. Carvalhal Fenerbahçe'nin en büyük silahı olan pas trafiğini kesmişti ama kaliteli oyuncularının eksikliği nedeniyle aradığı golü bir türlü bulamadı. Beşiktaş'ın ilerde top tutamaması ve Fenerbahçe'nin düşen pas yüzdesine bir de fauller ve sakatlıklar eklenince derbinin seyir keyfi neredeyse dibe vurdu. Maçın temposu ve kalitesi fazlasıyla düşüktü ama üst seviyedeki mücadele maçı bir derbi havasına sokmaya yetti dün Saraçoğlu'nda.
Dün geceki Fenerbahçe'nin Samsun deplasmanından farkı Yobo ve taraftarıydı. Samsun'da Gekas'ı gol krallığına ortak eden Yobo'nun yerine Beşiktaş'ın her atağını kesen bir Yobo vardı sahada. Attığı gol de ekstrası oldu Nijeryalı oyuncunun. Beşiktaş'ın yıldız oyuncuları dün sahada olsaydı daha farklı bir sonuç ortaya çıkabilirdi zira Fenerbahçe hücumda çok zayıf kaldı. Sadece Stoch'un bireysel çabaları sonucu hücumda pozisyon bulmaya çalışan Fenerbahçe'de her iki golün de baş mimarı Slovak yıldızdı. Derbide ev sahibi takımın kazanması beklenilen bir sonuç ancak her iki takımın da oyun anlamında toparlanması gerekiyor. Mücadelenin hayli yüksek olduğu derbide takımlar maça futbol anlamında biraz katkıda bulunsalardı seyredenler harika bir futbol şölenine tanıklık edebilirlerdi.

4 Şubat 2012 Cumartesi

Gülün Dikeni




Türkiye ligleri özellikle son yıllarda çok sayıda yetenekli ve şöhretli futbolcu gördü. Eski yıllarda var olan ön yargının biraz da olsa giderilebilmesi adına çok faydalı oldu yapılan bu transferler. Futbolcuların tercih sıralamasında altlarda olmaktan hala tam olarak kurtulmuş değiliz.
Gülü seven dikenine katlanır felsefesiyle yaklaşılan "Büyük" futbolcuların yarattığı hayal kırıklıklarıyla başladı bu yolculuk. Bu oyuncuların disiplinsiz hareketleri, adlarına yakışmayan performansları ve uyum sorunları hemen hemen gelen her ismin ortak problemiydi. Tabi ki arada Toni Schumacher ile başlayan Okocha , Hagi , Van Hooijdonk gibi isimlerle devam eden başarılı oyuncular da vardı ancak çoğu futbolcu başarıdan çok sorun getirdi parçası olduğu camiaya.

Şu an bulunduğumuz duruma bakarsak artık iyiden iyiye tercih edilen bir lig olmaya başladıysak da sahip olduğumuz üst düzey futbolcuların sakatlıklardan ve görünen gereksiz kartlardan kaynaklanan istikrarsızlıkla başı dertte. Mehmet Topuz 34 de 34 oynarken Quaresma'nın neredeyse sezonun yarısında oturması ve son haftada da gördüğümüz gibi Milan Baros ve Fernandes gereksiz kırmızı kart görüyorken Selçuk İnan'ın neredeyse kart görmeden seneyi bitirmesi bu sorunlara verilebilecek milyonlarca örnekten sadece birkaçı ve güncel olanları.
Bu durumun sebebi ,takımların Avrupa'da başarılı olamaması ve dolayısıyla ligin kalitesinin artamaması olsa da en azından elimizde bulunan futbolcuların tutumlarını düzelterek bir yerlerden başlamalıyız.

2 Şubat 2012 Perşembe

Şehrin Takımı Villarreal


İspanya'nın Castellon bölgesine bağlı 51.000 nüfuslu Vila-real şehri ve tüm şöhretini borçlu olduğu futbol takımı Villarreal CF...Yıllarca alt liglerde oynadıktan sonra 2000'li yıllarda La Liga'da yerini sağlamlaştıran Villarreal,2004 yılı Uefa kupasındaki yarı final başarısıyla tüm dünyaya hem şehri hem de takımı tanıtmış oldu.Ligi 3.bitirdikten sonra 2006 yılında Şampiyonlar Ligi'nde de yarı finale çıkmış ve neredeyse Barcelona ve Real Madrid gibi La Liga'nın kadrolaşmış devlerine şampiyonluk yolunda kafa tutar hale gelmişti.2008 yılındaki ikincilikle Villarreal,tarihindeki en büyük başarıyı elde etmişti.Yakın zamandaki Rossi,Senna ve Cazorla gibi yıldızlarıyla hem La Liga üst sıralarının hem de Devler Ligi'nin değişilmezi olmuşlardı.

Bir anda gelen bu başarının sırrı her maç stadyumlarında cevaplanıyor aslında.Villarreal maçlarını 25.000 kişi kapasiteli EL MADRİGAL stadında oynuyor ve şehrin insanları stadı neredeyse her maç dolduruyor.51.000 kişilik nüfusun yarısının erkek olduğunu düşünürsek maç saati şehrin bütün erkeklerinin El Madrigal tribünlerinde olduğunu varsaymak çok da zor olmaz aslında.Bu küçük şehrin verdiği büyük destek ve tabiki Forlan,Riquelme ve Palermo'lu başarılı jenerasyonla Villarreal bizlere adından fazlasıyla söz ettirdi son beş yılda.
Ancak bu sezon takım bir hayli zor günler geçiriyor.Şampiyonlar Ligi'nden ''0'' puanla elenmeleri yetmemiş gibi ligde de 18.sırada bulunuyorlar ve neredeyse düşmemeye oynuyorlar.Kadronun zayıflaması ve Rossi,Nilmar gibi yıldızlardan yeterince verim alınamaması kötü gidişat için birer bahane olsa da kimse geçen seneyi 4.bitiren takımın 18.sırada olmasını bu sebeplerle sınırlandıramaz.Umarım benim de hayranı olduğum Villarreal takımı ve şehri bu hayal kırıcı tabloyu en güzel şekilde atlatır ve tekrar başarıya ulaşır.Villarreal'in eski alt lig yıllarına dönüp Dünya futbol geçmişinde ''Geçici Bir Heves'' olarak kalması ise son dileğim.