21 Eylül 2012 Cuma

Asıl Mesele ?



Geçtiğimiz günlerde LigTV ‘nin konuğu olan Aykut Kocaman ‘ın en ciddi planı ve hedefi olarak gösterdiği husus koşu mesafeleriydi. Bu konuda sadece Fenerbahçe ‘nin değil tüm takımlarımızın Avrupa takımlarının çok çok altında olduğuna dikkat çekti. Koşu mesafelerinin artmasının takımın direncini ve de oyuna tutunma ihtimalini arttıracağını düşündüğümüzde bu istatistiğin önemi artmaktadır ancak hiçbir unsuru tek başına düşünmemek de lazım.

Takımlarımızın Avrupa Sahnesine çıktığı bu haftada iki temsilcimiz de rakipleri kadar mesafe kat edebildi. Manchester United ‘ın Marsilya ‘ya nazaran çok daha kaliteli olduğu söylemek gerçekdışı olmayacaktır. Fenerbahçe ve Galatasaray ‘ın da neredeyse eşit kalitede olduklarını düşündüğümüzde matematiksel açıdan ilk akla gelenler, hayata geçenlerden oldukça uzakta. Galatasaray, Manchester United karşısında başa baş ve hatta yer yer üstün bir performans sergilerken; Fenerbahçe hemen hemen aynı performansı göstermesine rağmen gerek taktiksel hatalardan gerekse şanssızlıklardan kaynaklanan düşüşlere engel olamadı.  Belki de bu durumun sebebi üst düzey koşu mesafelerinin zaten her takımda bulunması gereken bir özellik olduğunu unutup bu konuya yoğunlaşırken diğer bütün unsurların göz ardı edilmesiydi.


Bu konuya biraz daha detaylı baktığımızda Avrupa ‘nın hiçbir yerinde sözü edilmeyen bu hususun ülkemizde hayati önem taşıması neden bir gömlek altta olduğumuzu göstermektedir. Onlardan biri olduğumuzu düşündüğümüz Avrupa takımlarının tartışma konuları takım kimyası, oyun felsefesi gibi daha ince başlıklarken bizim gündemimizde mesafelerin artmasının olması hayalini kurduğumuz noktaya ulaşmak için daha çok uzakta olduğumuzu gözler önüne sermektedir. Tabi ki çok koşmak çok önemlidir ancak sahaya 11 oyuncunun çıkacağının kesinliği kadar kesin olmadır zaten bu özellik. Hocaların bu durumu değiştirmeye çalışmalarının doğallığı bilmekle beraber ligimizin kalitesizliğinin de tam olarak aynı konudan kaynaklandığını fark etmekte yarar var.


Olaya, ligimize gelen kaliteli oyuncuların gözünden, özellikle mücadelenin merkezi olan orta saha oyuncularının gözünden baktığımızda bu durum tam bir “hayal kırıklığı” niteliği taşımaktadır. Avrupa ‘nın en köklü kulüplerinden birine geldiğini düşünen, muhteşem bir şölenle karşılanan ve taraftarı karşısına çıkan bu isimler antrenmana çıktıklarında bu eksiklikle karşılaşmaktadırlar. En yakın örneği olarak Raul Meireles ‘i verebiliriz. Mevkisinde en mücadeleci oyuncular arasında gösterilen bu isim daha geleli birkaç gün olmuşken böylesine temel bir problemi görünce nasıl adapte olabilir ki diye düşünmemiz hiç de şaşırtıcı değildir.  Bu şartlar altında neden genellikle forvet oyuncularının uyum sürecini daha çabuk atladıklarını rahat kavrayabiliriz. Ne de olsa onların işi gol atmak, orta saha oyuncularının işi ise “koşmak”tır.

Bu seneki Avrupa maceramızın ilk haftasında Galatasaray, bu geri kalmışlığımızı yenebilme sinyalleri verdi. Dileriz ki bu durum, rakibin Manchester United olmasının sağladı ekstra motiveden kaynaklanmamaktadır. Fenerbahçe çephesinde ise olumluluk sınırlarımız çok aşırı zorladığımızda idare edebilecek bir senaryoyla karşılaşabiliriz.

Hiç yorum yok: